3 Mart 2008 Pazartesi

01 MART 2008

Dana Adası organizasyonundan sonra hiç denememiştik tekne avını. Ondan önce de aylarca yine hep kıyı avcılığı yapmıştık. Hele ki kaptanımız Mehmet Dayı ile yaptığımız çok keyifli sohbetleri özlememiz dolayısıyla Cuma öğlen tatilinde gittik yeni Marina’ya. Cumartesi sabahı için anlaşıp doğru balık pazarında aldık soloğu. Yemimiz iki kilo karidesle çeşit olsun hesabı bir kilo sardalye...

Kaptanı evinden aldım ve saat 5:30 gibi vardık Marina’ya. Hakan ve Selçuk gelmişler teknenin başında bizi bekliyorlardı. Teknenin içine atladığımızda ilk dumuru ben yaşadım. Motorun üzerini kapatan tahta kısım yoktu. Mehmet Dayı tahta nerede, biz nerde oturacağız dediğimde 10 gün kadar önce çok soğuk yaptığı bir akşam ısınmak için yaktıklarını söyledi. J Balık nasıl olacak bilmiyorduk ama gün boyu sohbetin muhabbetin çok keyifli olacağı kesindi!

Avlak yerimize geldiğimizde tam ortasından ağ geçtiğini gördük. Ölümcül ağlar adeta heryerdelerdi. Yarım saatlik yolculuğumuzda onlarca şamandra gördüm ve epey moralim bozuldu. Mehmet Dayı’nın önerisiyle Viranşehir açığında demirledik. Birkaç sargoz aldıktan sonra balık yapmayınca biraz yer değiştirdik ancak sonuç aynıydı. Bu arada Mehmet Dayı kendisine ait olan 5 saniyelik “Dünya en kısa sürede uyuma” rekorunu kırarak inanılmaz bir başarı elde etti. Cümlesi bittikten tam 4.5 saniye sonra horlamaya başladı.

Bu arada diğer bir tekneyle Viranşehir’den açılmış olan Cengiz ve arkadaşları da geldiler yanımıza ancak onlar geldiklerinde biz dönüp ilk avlak yerimize tekrar bakmaya karar vermiştik. Bu kez şans bizden yanaydı. Epey sargoz tuttuk ama ondan daha çok ısparoz vardı. Kurşun dibe indikten sonra birkaç saniye içerisinde ya balıkları çekiyor ya da yemler yenmiş oluyordu. Bu şekilde toplamda 5 kilo civarında balık yakaladık ve dönüşte de balıkları birleştirip Selçuk’a verdik. Kendisine afiyet olsun diyoruz...

Hakan balıklarla:
















































Kaptanımız Mehmet Dayı :)

21 Şubat 2008 Perşembe

16 ŞUBAT 2008

Gelmesini iple çektiğimiz haftasonlarından birisine daha kavuşmuştuk. Denizi ve olta takımlarını gördüğüm zaman hep düşünüyorum acaba görmeyi istediğimiz arkadaşlarımız mı yoksa bu ucu bucağı görünmeyen deniz ve içinde bizi bekleyen sürpsiz mi? Sanırım her ikisi de...

Yine aynı hislerle dolu olarak bizi her hafta görmeye alıştığınız grubumuzdan daha farklı bir ekiple Cuma akşamdan yola çıkarak yazlıkta kaldık. Grupta bu sefer klasik olarak ben, Levent ve Özgür vardı.

Cumartesi sabahı 05:30 da hızlı ve verimli bir gün umuduyla Yeşilovacık’ta avlaktaydık. Güneş doğarken hazırladık oltalarımızı ve başladık atçek yapmaya. Bu esnada denizlerin kimine göre vahşi kurdu kimine göre de aslan ailesine mensup üyesi Turna’lar geldi oltamıza. Ben günün en bereketli avını geçirdim ve 5 tane turna yakaladım. Tabii bunların ağırlığı ne Erzincan’da yakalanan 70 kilo ne de Şırnak’ın Cizre ilçesinde ağlara takılan ve balıkçıların vitrinlerini süsleyen 150 kiloluk dev turna balıkları gibi değildi, bunlar hem ufak hem de sadece bizim fotoğraf makinemiz ile sizin gözlerinizi süslüyordu.

5 turnayı yakaladıktan sonra sabah yola çıktığımız heyecan ile bekledik ama beklediğimiz verimli gün sadece gökteki bulutlar ile tahmin ettiğimiz gibi yağmurla sonuçlandı. Bu arada Özgür yakaladığı bir adet turnayı maalesef kıyıya çıkaramadan kaçırdı. Bu haftasonu hem Özgür hem de Levent içim acemiliklerini atma günü oldu aslında.

Dönüş yolunda hala pes etmediğimizi göstermek ister gibi Taşucu’nda demirledik. Yarım saat kadar şansımızı denedik ancak yağmur tekrar başladı. Anladık ki bu haftasonu bereket bizim avımıza değil toprağa-ürüne yağıyordu. Buna da şükredip demir alma vakti geldi bu limandan diyerek Akkum’a ulaşana kadar durmadık. Balık aşkı ile yanan kalplerimiz burada da avlanmamız için bizi motive etti ve geçen başka bir yarım saatten sonra başlayan yağmurla birlikte ikna olduk ki bu haftasonu kısmetimizde 5 turna vardı. Onların da resimleri her zamanki gibi aşağıda.

Balık tutma becerisi olmayan ama sitemizi takip eden bir arkadaşım ile yazışıyordum geçende, her hafta yazdıklarımın amacını sordu, ben de “sadece paylaşım” dedim. Dedim ama içime bir kurt düştü. Kaptan’ın günlüğü, onun deyişiyle balıkçı kral şeklinde yazdığım yazıma bu hafta bir ekleme yaptım. Aslında eklemeyi de o yaptı. Sağolsun kendi kalemiyle benim adıma yazıyı da yazdı.

İnternette Turna ile ilgili araştırma yaparken yakaladığı bir bilgiye göre Turna Beatles’ın Yellow Submarine adlı şarkısında kend kendini yutan sonra yok olan balıkmış. Şarkının sözleri aşağıda, ben içinde turnaya rastlamadım. Denizde rastlamayı ve yakalamayı tercih ettiğimden olabilir.


Yellow Submarine
In the town where I was born
Lived a man who sailed to sea
And he told us of his life
In the land of submarines
So we sailed up to the sun
Till we found a sea of green
And we lived beneath the waves
in our yellow submarine
We all live in a yellow submarine
Yellow submarine, yellow submarine
We all live in a yellow submarine
Yellow submarine, yellow submarine
And our friends are all aboard
Many more of them live next door
And the band begins to play
We all live in a yellow submarine
Yellow submarine, yellow submarine
We all live in a yellow submarine
Yellow submarine, yellow submarine
Full speed ahead Mr. Boatswain, full speed ahead
Full speed ahead it is, Sgt.
Cut the cable, drop the cable
Aye, Sir, aye
Captain, captain
As we live a life of ease
Every one of us has all we need
Sky of blue and sea of green
In our yellow submarine
We all live in a yellow submarine
Yellow submarine, yellow submarine
We all live in a yellow submarine
Yellow submarine, yellow submarine
We all live in a yellow submarine
Yellow submarine, yellow submarine

İnşallah bereketin denizin içinden oltalarımıza yağmur gibi yağacağı bir başka av yazısında görüşmek dileği ile...













































































11 Şubat 2008 Pazartesi

09 ŞUBAT 2008

Cuma gecesi geç yatmanın da etkisiyle zorlukla kalktım yataktan cep telefonumun alarmı çaldığında. Uyanıp yataktan kalktıktan sonrası çok daha rahat oluyor neyseki. Hemen hazırlanıp Kenedi Bey’i de aldım ve doğru Tırtar’a gittik. Avımız genelde rapalaları atıp çekerek geçti. Bir ara kayalara takılan rapalamı alacam diye sağlam bir dalga yedim ve sırılsıklam oldum. Ayakkabılarımın içine kadar giren deniz suyu yüzünden her adım attığımda şap şap ses çıkıyordu. Hasta olurum korkusuyla 1 saat kadar sonra avı bitirdim. Daha sonra Cengiz’de gelmişti ancak o bizden de önce ayrıldı. Ondan biraz sonra da biz ayrıldık av yerinden. Günün hasılatı olarak ben 1 adet turna aldım Kenedi Bey’de 1 adet lüfer...

















7 Şubat 2008 Perşembe

03 ŞUBAT 2008

Kendimizi balığa adadığımız bu haftasonunun Pazar gününde de balikavi.net sitesinden arkadaşlarla toplam 17 kişi tekne avı için sabah saat 5’te buluştuk Taşucu’nda. Yine ben Hakan ve Levo bir benim en büyük amcamın en büyük oğlu Yüksel abi vardı. Limandaki gezi teknelerinin biriyle gün ağardıktan sonra çıktık yola kurallar gereği. Yol takriben 2 saat ya da biraz fazla sürdü Dana Adası’na kadar.

İlk meramızda demirledikten hemen sonra ilk oltayı atan Yüksel abi “Kağan balık vuruyor” diyerek bir mercan bir de gelincik çekti. İçimden bugün balığı öttürdük diye geçirmeden edemedim. Ancak maalesef ondan sonraki 1 saat boyunca tık yoktu ve tam bir fiyaskoydu. Zaten kısa süre içerisinde balon (ya da kurbağa) balıkları da yüzünü gösterdiler. Pekçok iğne balıkların ağzında denizde kaldı. Öğleden sonraya kadar yer değiştire değiştire toplam 6-7 farklı yerde demirledik ancak hiçbirisi de istediğimiz verimi vermedi.

Balıktaki durgunluğa rağmen mükemmel bir bahar havası ve masmavi suların muhteşem güzelliği sayesinde çok keyifli bir gün geçirmeyi başardık.
Yola çıkmadan hemen önce güneşin doğuşu:

















Dana Adası. Gerçi üzerinde hiç dana yok ama keçiler yaşıyor.
















Yüksel Abi...































Ben ve belalamız kurbağa balığı (ya da balon balığı)
















Arkadaşlar avlanıyor:














































Ahtapot kovada..
















Levent, Levo ya da Levoçi:
















Dönüş yolunda balık çiftliği:
















Yine dönüş yolunda Taşucu manzarası:
















Birkaç eksikle av ekibi (ben de eksiğim tabi fotoğraf çekmem münasebetiyle):
















Ve son olarakta yakalanan balıklardan bazıları:












02 ŞUBAT 2008

Aslında bu haftasonu av maceramız Cuma akşamından başladı. İş çıkışı Hakan’la birlikte Levent’i de aldıktan sonra çıktık yola. Tırtar Marina’da levrek tutmaktı ilk amacımız. Öğlenden almış olduğumuz sardalyeleri kurşunsuz tekli iğnelere takarak salladık marinanın içine. Bir yandan da ağırlıklı ve tekli silikon yemlerimizle (zargana) atçek yapmaya başladık. Sanırım 1 saatten fazla kaldık orada ancak levrekten eser yoktu. Fazla vakit geçirmeden yola devam ettik. Silifke’de 10 dakikalığına halama uğradıktan sonra bir lokantada lahmacun yiyip doğru bizim yazlığa gittik. Sabah erken kalkacağımız için erkenden yataklarımıza girdik.

Cumartesi sabah Yeşilovacık’a vardığımızda sabah ezanı okunuyordu. Buz gibi havanın etkisiyle arabadan çıkıp takımları hazırlarken de biraz oyalandık ve sonra başladık kayaların üzerinden rapalalarımızı atıp çekmeye. Fazla geçmeden ilk balık kıyıya birkaç metre mesafede yapıştı benim rapalaya, bir turna (baraküda). Ondan sonraki 10 dakika içerisinde iki turna daha aldım. Bu arada Levo 1 tane Hakan’da 1 tane balık kaçırdılar. Gün ağarırken bir balık daha asıldı benim oltama ve bu hepsinden daha büyüktü. Oldukça kuvvetli asılıp çırpınmasına rağmen kıyıya kadar getirdim. Artık sudan çıkarmama 4-5 metre kala balık son bir güçle tekrar asıldı ve olta bir anda boşaldı. Sanırım bu oldukça iri bir turnaydı. Bundan sonra iki turna daha yakaladım ve bir üçüncüsü de sudan çıkardığım anda rapaladan düşerek kayaların arasından yolunu bulup geri döndü mavi sulara.

Avı bitirdiğimizde toplam 5 turnamız vardı. Geri dönerek İncekum’da hamza abinin balık restoranına gittik. Öğle yemeği için balıkları kızarttırıp yanında bol salata ve biraz da patates kızartması istedik. Turnaların lezzeti gerçekten enfesti ve karnımız güzelce doydu.

Yemekten sonra Hamza abinin tavsiyesine uyarak Akgöl tarafında levreğe gitmeye karar verdik. Orda da kayda değer bir av olmadı. Ben ve Hakan birer adet ispendek tuttuk sadece ancak o balıkları fotoğraflamadım.

Turnalar ve Yeşilovacık’ın masmavi suları:















































5 Şubat 2008 Salı

27 OCAK 2008 TIRTAR ORGANİZASYONU

Sabah saat 6 ya doğru Tırtar sapağının yakınındaki benzin istasyonunda buluştuk. Ben, iki arkadaşım (Hakan ve Selçuk) ve balıkavı.net’ten Ufukkula, Oxdatity, Guneyli, Hatay33 ve kardeşi (sonradan Avozer ve arkadaşı Mustafa da geldiler). Kısa bir tanışma muhabbetinden sonra arabalara atlayıp Tırtar Marina’ya gittik ve mendireğin güneybatı ucunda kayaların üzerine dizilip başladık avlanmaya. Kimimiz rapalayla kimimiz ragotla kimimiz de karidesle yemli avlandık. Yemle avlanan arkadaşlar güzel mırmır tutmaya başlamışlardı ki maalesef balon balıklarının ortaya çıkmasıyla pekçok iğne denizde ya da balıkların ağzında kaldı. Birkaç tane de balon balığı yakaladılar ama maalesef ben mırmır ya da balonları fotoğraflayamadım. Yaklaşık 1 saatlik boş atçekten sonra ben bir adet palamut aldım fotoğraftaki yeşil renk zargana ile. Başka da balık yapmayınca şansımızı içerde denemeye karar verdik.

Kayaların üzerinde biraz çay keyfi ve muhabbetten sonra geçtik içeriye. Ancak burda da balık yapmayınca bir süre sonra herkes evlerine dağıldı.















































7 Ocak 2008 Pazartesi

06 OCAK 2008

Yolumuz uzun olduğu için çok erken uyandık Pazar sabahı. Saat dörtte beni aldı Kenedi Bey ve 10 dakika sonra da Hakan’ı aldık. Yolculuk iki saate yakın sürdü ve saat 6 ya doğru vardık Yeşilovacık’a. Vardığımız anda da moralimiz sıfıra indi. Yolda pek kendini göstermemişti ama deniz kenarında müthiş şiddetli bir poyraz esiyordu. Kenedi Bey’in tavsiyesiyle arabadan inmeden beklemeye başladık. Bir süre bekledikten sonra limandaki trol teknelerinden birisi geldi yanımıza. Yeşilovacık koyunun karşı tarafının poyraz almadığını ve rapala atmak için gayet uygun olacağını söyledi.

Keşke adamı dinlemeseymişiz. Dibin umduğumuzdan daha sığ olduğunu anlamak Hakan’a bir bana iki rapalaya maloldu. Balıkta vurmadı.

Bir süre sonra rüzgar biraz azalınca tekrar marinaya gitmeye karar verdik. Hala şiddetli poyraz vardı ama bu kez biraz mücadele ettik ve kayaların üzerindeki yerlerimizi aldık. Kayaların güney tarafında olduğumuz için nispeten rüzgardan da korunaklıydık ve rapalalarımız kuzeyden esen rüzgarında yardımıyla çok güzel gidiyordu. Aslında sabah suyunu kaçırmıştık ve gün çoktan ağarmıştı. Ancak kısa bir süre sonra benim rapalaya bir turna vurdu. Balığı kıyıya aldım ancak çok büyük olmadığı için geri bırakmayı düşünürken maalesef rapalanın iki çarpmasının da balığa batmış olduğunu farkettim. Rapalayı çıkarmak için ufak bir operasyon yapmak zorunda kaldım ve balık maalesef denize geri salınamayacak kadar yaralanmıştı. Bir süre sonra ben kısa kısa yer değiştirerek batıya doğru kaymaya başladım. 15 dakika kadar sonra atış mesafesinde yüzeyde oynaşmalar gördüm. Palamut olabileceği umuduyla hemen ikili şıpşıpımı atmaya başladım. Kenedi Bey’e de haber verdim o da yanımda atmaya başladı. O an balık alamadık ancak bir süre sonra benim oltama güzel bir balık vurdu ancak yakalanmadı...

Daha sonra balık yakalayamadan kısa bir süre daha atçek yaptık ve yer değiştirerek dış mendireğin güney-batı ucuna yakın bir yerden atmaya başladık. Sessiz sedasız avımız sürerken Hakan heyecanlı bir şekilde seslendi. Ratının ucu epey eğilmişti ve ben kepçeyi aldığım gibi yanına gittim hemen. Birkaç dakikalık bir mücadeleden sonra balığı kepçeledim. 45 cm lik bir tombik. Bu arada Kenedi Bey’in rapalasına güzel bir balık asıldı ancak yaklaşık 5 dakikalık bir mücadeleden sonra balık rapalayla birlikte misinayı kesmeyi başardı. Tahminimize göre bu iri bir turnaydı.

Öğlen olunca takımlarımızı topladık ve Yeşilovacık’tan 5-6 km ileride olan Kemer’e gittik. Burada babamın köylü hemşerisi Ali abiyi aradım ancak tekneyle balıktalardı onlarda. Epeyde güzel balık yapıyormuş. Kemerin kahvesinde yine bizim köyden olduğunu öğrendiğim Sacit abi ile tanıştık. Bizi davet ederek çay ısmarladı. Bir süre sohbet ettikten sonra tekrar arabaya binerek Taşucu’nun yolunu tuttuk. İlk hedefimiz Taşucu’nda yengeç yemek...

Hiçbiryerde yengeç bulamadıktan sonra limandaki Latife Sultan isimli teknede balık ekmek yedik. Yemekten sonra ise birkez daha şansımızı denemek için Taşucu iskelesinin üzerindeki yerimizi aldık. Daha yarım saat geçmemişti ve yanımdaki yaşlı amcayla sohbet ederek üçlü takımımı (iki tane beyaz kaz tüyü en altta da yeşil zargana) yavaş yavaş çekiyordum ki iskeleye 5 metre kala bir balık hışımla saldırıp yakalandı oltama. Hemen sarmaya başladım. Kalama ayarım çok sıkı değildi ve balık önce epey götürdü oltayı. Birkaç dakikalık bir mücadeleden sonra balık tekrar iyice yaklaştı iskeleye. Bu arada bir yüzeye geldi bir dibe daldı ve bunun da bir tombik olduğunu farkettik. İskelenin metreler önünde mücadelemiz devam ederken balık bu kez de iskelenin altına doğru hamle yaptı. Yanımdaki yaşlı amca “dikkat et alta giderse çekemezsin” diye uyardı beni. Ben zaten tehlikeyi farketmiştim ve kalamayı sıkıp sıkmama arasında gidip geliyordum o an. Neyseki ilk baştaki hışmı ve gücü kalmayan balık iskelenin altına doğru fazla gidemeden tekrar yüzeye kadar çektim ve balığı havaya kaldırdım. Balık en alttaki zarganaya yakalanmıştı ve 2.70 lik hassas kamışım iyice eğilince yukarı kadar kaldıramadım. Neyseki elinde kepçeyle hazır bulunan Hakan balığı havada kepçelemeyi başardı. Bu biraz daha irice bir balıktı ve eve toplamda iki tombik bir de turnayla döndük...

















Google