29 Haziran 2007 Cuma

YILMAZ

Özellikle bizim güney yörelerimizde denizle büyüyüpte Yılmaz ismini duymayan kişiye pek rastlamanız mümkün olmaz. Çocukluğumuzdan beri Yılmaz’ın paletleri, maskeleri, şnorkelleri ve zıpkınlarıyla az dalış yapmamışızdır. Denizin ve deniz altı dünyasının ilk ve amatör keşifleriydi onlar. Su altındaki balıkları ve yaşamı ilk görüşümüz, bu büyülü dünya ile ilk tanışmamız. Aynı zamanda deniz altı dünyasının doğal halleriydi o zamanlar. Balıklar boldu ve yavrular trollerin acımasız ağlarında yok olmamış, balık yuvaları patlayan dinamitlerle tamamen bozulmamıştı. Herşey daha bir masumaneydi sanki.


O zamanlar böyle ağır rekabet şartları ve Çin faktörü de yoktu. Dolayısıyla yerli ürünleri hayatımızda çok daha fazla görmemiz mümkündü... Şimdilerde ise durum epey farklı. Çin’den ucuz fiyata gelen özellikle düşük kaliteli ürünlerle rekabet etmek diğer pekçok sektörlerde ve olta avcılığında olduğu gibi sualtı malzemelerinde de geçerli. İşte bu zor rekabet şartlarında hala varlığını sürdüren belki de ender yerli markalarımızdan bir tanesi Yılmaz. Umarız bundan sonra da yollarına emin adımlarla devam ederler ve Türk tüketicilerinden aldıkları destekle sadece yurt içinde değil yurt dışında da bizi başarıyla temsil eden bir marka olarak kalırlar.


Yılmaz hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Tüm dalgıçlara iyi dalışlar, nefesiniz bol olsun!

21 Haziran 2007 Perşembe

10 Haziran 2007

Savaş ile birlikte sabah saat 5 sularında varmıştık Kazanlı’daki meraya. Balıkçı Hüseyin abimizi takip ederek onun peşinden gelmiştik. İlk kez buradan levrek avı yapacaktık. Su seviyesi uygun olmasına rağmen deniz oldukça durgundu. Biraz çırpıntılı denizde daha iyi levrek olacağını söylüyor bu işin ustaları.

İlk on dakika içerisinde bir ispendek aldıktan sonra yaklaşık 1 saat kadar başka hiç balık alamadım. Bu süre zarfında Savaş’a tam dört balık asıldı ama maalesef o da hiç birisini kıyıya çıkarmayı başaramadı. Güneş artık gökte yavaş yavaş yükselmeye de başlıyordu ama ben yine de şansımı biraz daha denemek istiyordum. Neyseki hava parçalı bulutluydu ve güneş bir çıkıp bir kayboluyordu bulutların arkasında. Biraz doğu tarafına yürüyerek yaklaşık 200 metre kadar ilerdeki taş iskelenin üzerinden şansımı denemeye karar verdim. İyiki de öyle yapmışım. Yaklaşık yarım saat içerisinde 4 parça ispendek daha aldım. Böylece 7 Haziran akşamı Karaduvar’da aldığım üç ispendekle birlikte akşam yemeğimiz çıkmış oldu :)




6 Haziran 2007 Çarşamba

İskorpit Balığı Çorbası

Aşağıda sayın Emir Şerefoğlu’ndan İskorpit Balığı çorbası tarifini bulabilirsiniz. Hepinize afiyet olsun.

Malzemeler :
1 kg. iskorpit balığı
1 büyük kuru soğan
4 yaprak defne yaprağı
6 dal maydanoz
3 diş sarımsak
2 litre su
1 tatlı kaşığı tuz
3 olgun domates rendesi
1 çorba kaşığı un
1 tatlı kaşığı biber salçası (acı veya tatlı) 2 çorba kaşığı tereyağı (az yağlı seven için 1 kaşık yeterli)

Yapılışı : Temizlenmiş iskorpitleri güzelce yıkayın, başlarıyla birlikte tencereye koyun. İki litre suyu ilave edin, soğanı dörde bölüp içine atın, defne yaprağı, sarımsak, maydanozu da ekleyin ve bir kaynatın, üstünden köpüklerini alın, tuzunu koyup altını kısın ve yarım saat süreyle pişirin.

Sosu için, üç domatesi rendeleyin, tencereye tereyağını koyun, ocağın altını açın, domatesleri koyun, beş dakika pişirin, biber salçasını da ilave edin.

Pişirdiğiniz balığın suyunun tamamını süzekle alıp sosun bulunduğu tencereye ilave edin. Süzekteki balık etlerinin kılçıklarını iyice ayıklayıp, fındık büyüklüğündeki parçalar haline getirin.

1 çay bardağı suya 1 çorba kaşığı unu bir kasede telle çırpıp kaynayan soslu balık suyuna yavaş yavaş karıştırarak ilave edin, bir taşım kaynatın, balık parçacıklarını da ekleyin, 10 dakika kısık ateşte pişirin. Servis yapılırken limon ve kıyılmış maydanoz koyun.
Afiyet olsun.

Not:
Bulabilirseniz kırlangıç balığından daha da güzel olur. Yörenizde balık çorbası için farklı balıklar varsa bunlardan da yapabilirsiniz.

Az sulu severseniz suyunu 1 bardak eksik koyabilirsiniz.

Daha yoğun, koyu bir çorba tercih ederseniz unu 2 çorba kaşığı koyabilirsiniz.

4 Haziran 2007 Pazartesi

HAFTASONU TİSAN

Geçtiğimiz haftasonu buraların güzel koylarından birtanesi olan Tisan’daydık. Cumartesi öğlenden sonra tüylü takım ve ratımı alıp tahta iskelenin ucunda şansımı denemeye başladım. Özellikle palamut, istavrit ya da kolyostan yana umutluydum. Buraların en temiz denizlerinden bir tanesi Tisan’da var ve su bir balıkçının isteyebileceğinden çok daha berrak. Zaten iskelede konuştuğum diğer balıkçılar da palamutun kıyıya pek yanaşmadığını genelde tekne ile sırtı çektiklerini söylediler. Yaklaşık bir saat balık alamadan Caretta-Caretta’ları seyrederek geçti gitti.

İskele civarında sokar balığı çıktığını duyunca tüylü takımlarımı topladım ve şamandra ucuna 5 li köstek, en uçta da yaprak kurşun olacak şekilde 7-8 numara karışık ufak iğneden bir takım bağladım. Evden getirdiğim ekmek içini kefalde vurur umuduyla çokta hamur yapmadan takıp salladım oltamı suya. Atar atmaz şamandram birkaç kez suya battı battı çıktı ancak balık yakalanmadı. Hepsi de yenmiş olan yemleri yenileyip tekrar salladım oltamı. Bu kez şamandram tamamen batınca iri boyda bir sokarı aldım iskeleye. Ondan sonraki 1 saat içerisinde irili ufaklı epey sokar yakaladım.

Havanın kararmaya başlamasına az bir vakit kala iskele üzerinde avlanan diğer balıkçılardan bir tanesi kurbağa balığı yakaladı. Ondan kısa bir süre sonra oltamın yanında suyun içinde irice bir karartı gördüm, ne olduğunu anlamak için dikkatlice bakarken şamandram sert bir şekilde battı suya. Hemen ratı elime alıp sarmaya başladım ancak yakalanan balık tahmin ettiğimden daha güçlü asılıyordu. Yavaş yavaş sardım ve balığı kaçırmadan iskeleye almayı başardım. Maalesef bu bir kurbağa balığıydı ancak herşeye rağmen irice bir balıktı (tahminen 750 gr civarındaydı). Normalde bu balıkların ön dişleri çok keskin ve güçlü oluyor ve ben oltayı kesmeden kıyıya çekebilmiş olmama oldukça şaşırdım. Ardından daha ufak boy bir kurbağa balığını da Tisan’da bol miktarda bulunan kedilerin kısmetine yakaladım.

Sonuç olarak oldukça keyifli bir av oldu ve imkan olduğunda bu Tisan’a tekrar gelip denemeli diyerek iskeleden ayrıldım...



İSTANBUL’DA KARAGÖZ AVI

2006 yılı şubat ayında yapılmış bir karagöz avı. Avcımız hem olta hem zıpkın balıkçılığı konusunda kendisini ispatlamış Sayın Umut Uzel. Kendi ağzından hikayesiyle birlikte av fotoğrafları:

İstanbul’u esir alan kar birçok insanı olumsuz etkilemişti. Kimi hasta oldu, kimi işine gidemedi, kimi de ufak çaplı kazalar yaptı. Bana ise en büyük etkisi karagözlerimizi elimden alması oldu. İnanılmaz soğuklardan ve kardan sonraki bir hafta boyunca tek bir sefer bile tık demeyen karagözler dün akşam geri döndüler. Akşam saat 22:30 civarı tekelerimi çektikten sonra her zamanki yerimi aldım ve beklemeye başladım. Yaklaşık 3,5 saatlik uzun bir bekleyişin ardından 02:30 da ilk balığımı aldım. Saatim 04:30 u gösterdiğinde 4 tane balığım vardı ama gücüm kalmamıştı. Balıklarımı deniz suyuyla yıkadım ve eve döndüm. Saat çok geç olduğu için resimleri sabah çektim...




3 Haziran 2007 Pazar

KALEM RAPALA

Akdeniz sularında kendisini ispatlamış ve tamamı Türk icadı olan kalem rapalamız bildiğimiz tükenmez kalemin ortasından geçirilen metal çubuk ve buna sabitlenen üçlü iğnelerle yapılıyor. Yapılan avlar lüfer, kofana, levrek ve çıplak. Elbette ki avcı sınıfından farklı balıkları da yakalama şansınız olacaktır ancak benim bahsettiklerim bizzat bu rapalayla yakalanmış ve yakalanmaya devam eden türlerdir.

Rapalanın boyu 10 cm ila 25 cm arasında değişebilmektedir. Kalemin boyuna göre de üzerine iki, üç ya da dört adet üçlü çarpma bağlanıyor. Denize fırlattıktan sonra suyun derinliğine ve çekmek istediğiniz derinliğe göre 5 ila 15 saniye arası bekleyip sarmaya başlıyorsunuz. Sararken kısa kısa ve sert hareketlerle çarptırarak sarıyorsunuz ve kalem suda bir zarganayı andırarak hareket ediyor. Gerisi de karnı acıkmış bir avcının rapalanızla ilgilenmesine kalıyor.

Hepinize bol ve bereketli avlar...


1 Haziran 2007 Cuma

TRALLER BÜYÜYOR

Cumartesi avının bereketi sonrası saatler sabah 5’e kurulmuştu Salı sabahı için. Alarm çaldı ve müthiş ikilem başladı. Vücudumun bir yarısı ısrarla çok uykun var yatmaya devam et diye haykırırken diğer yarısı derhal kalk ve hazırlan balıklar seni bekliyor diyordu. Birkaç dakika yarı uyku yarı uyanıklık arasında devam etti bu boğuşma ve en sonunda ikinci yarı ağır bastı ve bir güç toplamayla yataktan kendimi dışarı atmayı başardım.

Üzerimdeki sersemlik gidince sadece birkaç dakika sürdü hazırlanmam. Takımlar zaten arabanın bagajında hazır bekliyordu. Savaş’ı aradım, o zaten çoktan hazırlanmış benden telefon bekliyordu, uyumamıştı ki zaten bu saate kadar. Bir iki dakika içerisinde aşağıda buluştuk ve yola koyulduk.

İlk atışlarda irice bir kolyos aldım ancak daha sonraki yarım saat tüylerimizi boş bir şekilde atıp atıp çektik. İlk tral yapıştı daha sonra. Oldukça kuvvetli asılıyordu ama kısa bir sürede çantamdaki yerini aldı. Cumartesiye göre daha irice bir traldi. Hemen sonraki atışta bu kez çok daha kuvvetle eğildi ratın ucu. “Savaş bu seferki daha da iyi asılıyor” dedim. Genelde ben çeksem de zaman zaman kalama ayarından daha kuvvetli asılıyor ve misina boşaltıyorlardı. Yaklaştıkça gördüm, iki.. Hayır üç, yok yok dört tral birden geliyordu dörtlü tüyün ucunda. Hepsi birden çıktılar kayaların üzerine. İlkini iğneden çıkartmaya çalışırken bir tanesi oltadan kurtuldu ve kayaların arasından yolunu bulup geri döndü geldiği yere. Kalan üç tanesi ise çantadaydı. Daha sonra bir kez ikili en sonda tek bir tral aldım.

Mesaim 8:30 da başladığı için bir buçuk saat kadar sürdü av. Dönüşte akşamki ızgaranın hayallerini kuruyordum...



Google